10 Şubat 2017 Cuma

Bu Cips Adamı Kanser Yapar Mı?

Yağmurlu bir Pazar günü canın yemek pişirmek istemiyor. Açlığını yatıştırmak, aynı zamanda film izleyip biraz keyifli vakit geçirmek istiyorsun. Dur bir dakika sanırım bir şey eksik. Evet, mutfakta duran koca  bir paket cips seni bekliyor.
Çoğumuz film izlerken ya da final haftası ders ortamı için yapılan “atıştırmalıklar” alışverişinde cipsin vazgeçilmezler listesinde ilk sıralarda olduğunu inkâr edemeyiz. 
2004 yılında yaklaşık 233 milyon dolarlık Türkiye cips pazarı 2012 yılında 800 milyon doları geçerek, %300′ün üzerinde bir büyüme ile obezite sorununun lokomotifi olma yolunda ilerliyor ilginç…

Tüketim oranlarına baktığımızda ise,   2004′te 400 gram iken şu anda 1 kg’ı yakalamış durumda. Fakat ABD’deki 9 kg’lık ve Avrupa’da ki 4-5 kg yanında rakamlar hala çok düşük yani hala pazar payı oldukça büyük.  Yuh be bunda da gerideyiz(!)

Tabi cips deyince bunların da çeşitleri var:
Patates cipsi
Mısır cipsi
Mısır çerezi
Patates çerezi.

Ben bu yazımda twitterdan yaptığım oylama üzerine patates cipsinden bahsedeceğim.
Piyasaya hakim olan Fritolay’in ürünleri olan Lay’s “klasik”, Ruffles “originals” ve Lay’s “Fırından yoğurt ve mevsim yeşillikleri çeşnili patates çerezi” ürünlerini aldım.
Dikkat ettiyseniz son ürün “patates çerezi” olarak geçiyor. Patates cipsi yazamıyorlar çünkü içerisinde farklı maddeler de var. Mesela monosodyum glutamat, disodyum 5’-ribonükleotid gibi maddeler bulunmaktadır. Bunun yanında emülgatör (Ayçiçek lesitini) , kabartıcılar (monokalsiyumfosfat, sodyumbikarbonat) .
Şimdi bana “ne yani biz cips yediğimizi zannediyorduk bu kimyasallar da nedir? “ diye sorabilirsiniz. Hepsini ilerleyen zamanlarda sizden gelen isteklerle de inceleriz hiç telaşlanmayın. Ama şunu belirtmekte fayda var. Bu tür katkı maddelerini firmalar kafalarına göre koyamazlar, insan sağlığını etkilemeyecek düzeyde kullanmak zorundalar. Bu konu toksikoloji biliminin konusu ve bu anlamda ciddi çalışmalar var, sınırlayıcı değerler var. İleride katkı maddeleri hakkında da yazı yazmamı isterseniz söylemeniz yeterli ;) 


Hadi gelin biz  biraz cipslerin kalori değerlerine bakalım.

25 gramlık porsiyonda
Marka
Gramaj
Enerji
Yağ
Doymuş yağ
Karbonhidrat
Şeker
Lif
Protein
Tuz
Lay's
Klasik
74g
137 kcal
8,6 g
0,9 g
12,9 g
0,1g
1g
1,5g
0,4g
Lay's
Fırından
108g
113 kcal
4,3 g
0,4 g
16,7 g
2,1 g
0,9 g
1,4 g
0,4 g
Ruffles
 Originas
123 g
137 kcal
8,7 g
4,0 g
12,9 g
0,1 g
1,0 g
1,5 g
0,3 g

Yukarıdaki tabloya ilk göz attığımızda kalori değerli oldukça masum görünebilir ama bu değerler 25 gramlık bir porsiyondaki değerler dikkat edelim! 

Bir paketteki enerji değerlerine bakacak olursak:
Marka
Enerji
Lay’s Klasik
405,52 kcal
Lay’s Fırından
488,16 kcal
Ruffles Originals
674,04 kcal

Burger King’in sitesinden baktığım Double Cheeseburger ‘in kalori değerinin 465,04 olduğunu düşünürsek, film izlerken yediğimiz bir paket cipsten farkında olmadan bir hamburger kadar kalori alıyoruz aslında.

Gelelim kafa karıştıran soruya: Cipslerde akrilamid var mı? Akrilamid zararlı mı?
Öncelikle akriamidin nasıl ortaya çıktığına bir bakalım. Akrilamid yapılan araştırmalarda içerisinde şeker olan gıdaların 120 C derece ve üzerinde ısıl işlem görmesiyle oluşan kanseröjen bir maddedir. Bu bilgilere dayanarak  190-230 C derecede pişen taş fırın ekmeğine de kanseröjen dememiz gerekiyor. “Cipsin veya ekmeğin üzerinde oluşan akrialmitten kanser olunur.” Şeklinde bir tezin gerçekle bağdaştığını söyleyemeyiz. Bunların hepsi tahminler üzerine kuruludur. Bizim ülkemizde ekmek yüzyıllardır böyle pişiyor. Ekmekte de karbonhidrat var ve yüksek sıcaklıkta pişiyor. Ülke olarak bol ekmek tüketen bir toplumuz. Yüzyıllardır aynı yöntemle pişen bir gıdada böyle bir risk bulunmazken cips endüstriyel olduğu için hemen dikkat çekiyor.

Bütün kanserle ilgili konuları akrilamite bağlarsak bilimsel olarak büyük yanılgı içerisine girmiş oluruz.

Akrilamiti bir kenara bırakalım ve şunu unutmayalım; yüksek kalorili olduğu için obezite davetiyesi diyebileceğimiz cipsler, kalori değerlerine dikkat edilerek tüketilmesi gerekmektedir.

Bir de her zaman aldığımız ürünlerin ambalajlarını bilinçli bir şekilde okumalıyız. Bakın patates cipsi ve patates çerezinin farklı ürünler olduğunu gördük.

Hepimizin arzusu sevdiklerimizle sağlıklı ve uzun bir yaşam tabi ki ama yağmurlu bir havada film izlerken yenilen cipsten de kanser olacağımızı ya da obeziteden öleceğimizi düşünmüyorum. Her şey kararında güzel J

Instagram: burakisaerdem

Twitter: burakisaerdem


27 Ocak 2017 Cuma

Doğru Bilinen Yanlış: Palm Yağı

Her şey Avrupa Gıda Güvenliği Kurumu’nun  (EFSA) palmiye yağının 200 dereceden yüksek ısılarda rafine edilmesi halinde, diğer bitkisel yağlardan daha çok kanserojen madde ortaya çıkarttığını açıklamasıyla başladı.
Bugüne kadar palm yağı ile ilgili herhangi bir açıklama yapmamış olan malum prof. doktorlardan arka arkaya açıklamalar geldi. Yağ prosesi çok karmaşık ve ciddi kimya bilgisi olmayan kişiler için yoruma kapalı bir konudur. Yıllardır yağ sanayisi hakkında çok fazla bilgi sahipleriymiş gibi çok net açıklamalardı bunlar.



Fotoğraftaki ürünlerin hepsi palm yağı içeriyor.

Açıklamaları bir kenara bırakalım ve şu soruyu soralım.


Palm yağı gerçekten 200 derecenin üzerinde rafine işlemi görüyor mu?
Palm yağı oda sıcaklığında yarı katıdır. Bu nedenle palm yağının hidrojenizasyona ihtiyacı yoktur ve uzun raf ömrüne sahiptir. Yüksek sıcaklıklarda arıtılabilir ve bileşenlerinin özel ürün uygulamalarında kullanılmak üzere izole edilebilir. Bu özelliği palm yağını margarin ve katı yağlar için uygun bir ana bileşen haline getirir. Bitkisel yağların hidrojenasyonu esnasında oluşan trans yağ asitlerinin, kalp sağlığı için, aynen doymuş yağ asitleri gibi etki yaptığı akademisyenler tarafından kanıtlanınca, margarin üretiminde hidrojenasyon kullanımından bu süreç içinde vazgeçildi ve yeni prosesler geliştirildi. Bu işlemlerde palm yağı ve palm çekirdeği (palm meyvesi çekirdeğinden elde edilen ve laurik esaslı yağ) yağı kullanılmaya başlandı.  Bu yeni teknoloji sayesinde margarinlerde trans yağ asitleri miktarı % 1.0'in altına düşürüldü. Tereyağında trans miktarının % 4-7 arasında olduğu dikkate alınırsa uygulanan teknolojinin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkar. Geliştirilen bu yeni proses (interesterifikasyon) 1990'lı yılların ikinci yarısında Türkiye'de de kullanılmaya başlanmıştır.
Ayrıca palm yağı pişirme yağı olarak, margarinlerde ve çeşitli hazır gıdalarda kullanılmakta olup, FAO (BM Gıda ve Tarım Örgütü) ve WHO’nun (Dünya Sağlık Örgütü) ortak kuruluşu olan uluslararası CODEX Allimentarius Komisyonu tarafından, 17 yemeklik yağ çeşidinden biri olarak da kabul edilmektedir.
Bununla birlikte EFSA'nın yanında Dünya Sağlık Örgütü, BM Gıda ve Tarım Örgütü gibi kuruluşlar palmiye yağındaki GE olarak bilinen kanserojen maddenin arz ettiği tehlikeye dikkat çekmesine rağmen, palmiye yağının tüketilmemesi tavsiyesinde bulunmadı.

Peki, sizce bu tartışma neden bu kadar alevlendirildi?
Gelin olaya farklı bir açıdan bakalım.
Palm yağının diğer bitkisel yağlardan farkı verimliliğinin yüksek olmasıdır. Diğer bitkiler yılda 1 ton ve altında meyve verirken, bu bitki yılda 3 - 4 ton kadar meyve verir.

·       7 milyon hektarlık PALM üretim alanı Dünya’nın yağ ihtiyacının % 20’sini,

·      80 milyon hektarlık AYÇİÇEK üretim alanından dünya yağ ihtiyacının % 24’ü karşılamaktadır.

Yine çok ilginçtir, Malezya ve Endonezya %31 ve %54 oranları ile palm yağının ana üreticileridir.
İşte bu verileri iyi okuyup, buna göre eleştirimizi yapmamız lazım. Batı, tropikal iklimde yetişen ve Dünya’nın yağ ihtiyacının %20’si gibi ciddi bir miktarını üreten Malezya ve Endonezya gibi iki ülkenin Dünya’da söz sahibi olmasını önlemeye çalışıyor olabilir mi?
Ayrıca hayatımızda trans yağları istemiyorsak palm yağının da alternatifi yok bunu da unutmamak lazım.

 Eğer siz toplumun dikkatini suni risklere yönlendirirseniz, gerçek riskler gözden kaçar, ülkenize zarar verirsiniz.
Hiçbir şirket “İnsan sağlığına zarar verdiği halde hadi kimseye çaktırmadan, bunu satalım yeter ki endüstri kazansın.” diyemez. Böyle bir şey söz konusu olamaz çünkü her ülke, her kurum birbirini kontrol ediyor. Burada farklı bir hesap var gibi geliyor bana.. Yok canım olur mu demeyin, Türkiye’de yetişen fındıkların kanserojen olduğunu söyleyen habere bir göz atın
 ABD'de gibi bazı ülkelerin ve ileriki yıllarda Türkiye'de de palm yağını kullanmayı bırakmak şöyle dursun, margarin ve margarin içeren ürünlerin etiketinde trans yağ asit seviyelerini belirtme zorunluluğunun palm yağı talebini daha da artıracağını öngörülmektedir.

Palm yağının sağlık açısından riskleri var mıdır?

Aşırı tüketilen gıdaların çoğu tabi ki bünyeye zarar vermektedir.

Doğal beslenmeye karşı ilginin artmış olması ve tüketicilerin sağlıklı ürün tercihine verdikleri önemdir. Palm yağı ise yüksek doymuş yağ içeriği ve olası sağlık etkileri nedeniyle tüketicilerin aklına soru işaretleri getirmektedir. Palm yağı tokoferol ve karotenler vb. antioksidanları fazlaca içermesi nedeniyle kalp - damar hastalıkları, diyabet, kanser vb. hastalıklardan koruyucu özelliğe sahip olmakla birlikte, doymuş yağ içeriğinin yüksek olması nedeniyle hastalık gelişimi açısından risk faktörü olabileceği belirtilmektedir. Doymuş yağlar, kolesterol seviyelerinde artışa neden olarak kardiyovasküler hastalık gelişimini hızlandırmaktadır. Bu nedenle palm yağının sağlığa olan etkileri tartışmalıdır.

Instagram: burakisaerdem

Twitter: burakisaerdem

Kaynaklar: 

21 Ocak 2017 Cumartesi

Hazır (UHT) Süt Sağlığa Zararlı Mı?

Herkese Merhaba,
Bu yazımda Twitter profilimden açtığım oylama üzerine en çok oyu alan UHT (hazır) sütün değerlendirmesini yapacağım…
Evet çok hassas bir konuya değindiğimin farkındayım. UHT süt ne demek , raf ömrü, kaç günde bozulur ? UHT süt sağlıklı mı?

Gelin ilk önce Et ve Süt kurumunun tanımına kulak verelim.
UHT, İngilizce Ultra High Temperature (Ultra Yüksek Isı) sözcüklerinin baş harflerinden oluşuyor. Modern bir UHT tesisinde süt, kapalı bir sistemde dolaşarak ön ısıtma, yüksek ısı işlemi, homojenizasyon, soğutma ve aseptik olarak paketlenme aşamalarından geçiyor. 2 ile 4 saniye süre ile 135-150°C de ısıtılan süt hızla oda sıcaklığına soğutuluyor. UHT sütün dolumu, her türlü dış etkiye kapalı sistemlerde gerçekleştiriliyor. Bu sayede sütün içindeki sağlığa zararlı ve de sütü bozabilecek olan her türlü mikroorganizma yok ediliyor.
Bu işlemin ardından süt yine aseptik (mikroorganizmalardan arındırılmış) kapalı bir ortamda aseptik ambalajlara dolduruluyor. Bu işlem tamamlandığında süt Uzun Ömürlü olma özelliği kazanıyor ve 4 ay boyunca, ambalaj açılmadığı takdirde, ilk günkü tazeliğini ve doğallığını koruyor. 
Tüketici olarak yukarıdaki tanımdan bizi en çok ilgilendiren kısımlar;

*Sütün mikroorganizmalardan(mikroplardan) arındırılmış yani sağlıklı olması,

*Raf ömrünün 4 ay kadar uzun bir süre olması ve ambalaj açılmadığı takdirde tazeliğini koruyor olması.

Bu iki maddenin ortak noktada birleştiği bir durum var aslında bu durumu iyi anlamak lazım.

Tabi ki bu durum çalışan annelerin hali… 
Kimse onların durumunu sormuyor...
Yahu bu kadın şehirde yaşıyor eve yorgun argın geliyor çocuğu okuldan gelmiş yatmadan önce süt ister. Kime güvensin de alsın sokak sütünü veya alsa bile kim uğraşacak sütü kaynatmakla? Hazır sütü hafif ısıtıp çocuğunun önüne koymak varken..
Son zamanlarda hazır sütlere doktorlar savaş açmış durumda…  “Aman sakın içmeyin hazır sütü, alın sokak sütçüsünden kaynatıp için eskiden öyleydi.. Benim çocukluğum şöyle güzeldi, böyle güzeldi.  “

Bazen “Eeeeey sağlığın savunucusu hipokrat yemini etmiş doktorlar, sütün hileye çok açık bir gıda olduğunu bilmiyorsunuz ama Maşallah bol bol konuşuyorsunuz!!” diye haykırmak istiyorum !"

Süt zaten mikrobiyal açıdan en riskli gıdalardan birisi. Riskinin fazla olmasının yanında söylediğim gibi hileye fazlasıyla açık..

Şimdi size sadece bu hilelerden sadece bir tanesini anlatacağım. Ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız..

Hidrojenpreoksit (Oksijenli Su) Eklenmesi..

İlk okuduğunuzda oksijenli su pek masum geliyor. Fakat mikrop öldürücü olarak kullanılan bu maddenin yoğun miktarda elinize döküldüğünde derinizi dahriş edici özelliği olduğunu biliyor muydunuz? Dolayısıyla neyle karşı karşıya olduğumuzu iyi anlamak lazım diye düşünüyorum.

Gelelim rakamlara.. Bu kadar yaygara gırla giderken, Türkiye'de ne kadar süt üretimi var ve bunun % kaçı hazır ( UHT) süt olarak işleniyor. Biraz da bunları inceleyelim.

Aşağıdaki tabloya baktığımızda TÜİK verilerine göre, Türkiye’de üretilen süt çeşitlerinin geçtiğimiz üç yılda yaklaşık % 83 ünün UHT süt olarak üretildiğini görüyoruz. 

SÜT ÇEŞİDİ
YILLAR
UHT SÜTLERİN ÜRETİLEN SÜTLERE ORANI
TAM YAĞLI İÇME SÜTÜ
2013
81,6%
2014
81,7%
2015
90,6%
YARIM YAĞLI İÇME SÜTÜ
2013
92,4%
2014
94,4%
2015
94,6%
YAĞSIZ İÇME SÜTÜ
2013
81,6%
2014
31,5%
2015
100,0%
Bu arada tabloyu daha net anlaşılması için size özel hazırladım kıymetini bilin :)

Bilgi kirliliğinin inanılmaz derecede fazla olduğu bu zamanlarda sağlığımızı etkileyecek kararları verirken dikkatli olup durumu iyice özümsemek lazım diye düşünüyorum.
Neyse konuyu fazla uzatmayalım süt duyarsa bu kadar tantanayı bizlere bozulur sonra :)
Herkese sağlıklı günler takipte kalın :)

                                                  İnstagram: @burakisaerdem
                                                     Twitter: @burakisaerdem




 Et ve Süt Kurumu Kaynak: http://www.esk.gov.tr/tr/10932/UHT-Sut-nedir

12 Ocak 2017 Perşembe

Levent Börekçilik ADANA

Herkese Merhaba,
%100 Meyve Suyu ürün değerlendirme yazıma dönüşleriniz için çok teşekkür ederim. Ayrıca istatistiklere baktığımda Slovakya ve Amerika’dan da yazımın görüntülendiğini gördüm ve beni ayrıca mutlu etti. Slovakya ve Amerika’ya selamlar.

Ülkemizde yaşanan olaylar tadımızı kaçırıyor bunu inkar edemeyiz.
O yüzden 2017’nin ikinci haftasında lezzetli bir başlangıç yapmak istedim. Sizi Levent börekçiliğe götürüyorum. Adana’da su böreği nerede yenir? Sorusunun cevabını size veriyor kesinlikle..
1968 yılından bugüne babadan oğula geçen ustalıkla, çıtayı her gün yükseltmiş Levent Börekçilik. Yıllardır aynı köşe başında hizmet veren Levent Bey’in yaptığı böreklerin lezzeti kalitesinden geliyor. 19 yıldır bulunduğu köşe başında mütevazı bir seyyar satıcı gibi görünse de müşterisinin miktarını anlamanız için kasanın yanındaki sıra kartlarından birini alıp beklemeye başlamalısınız J


Yağmurlu bir havada gitmeme rağmen 33. sıra bana geldi. Şanslıydım (!) J


Böreği ağzınıza attığınızda aynı anda dıştaki çıtırlığı ve iç kısmındaki yumuşaklığı hissedebiliyorsunuz ve tabi ki peynirin tadı da size gözlerinizi kapatıp “işte buuuu!” dedirtiyor.
Böreği yedikten sonra Levent Bey ile ayaküstü çay içerken konuşma fırsatı buldum. Ayaküstü diyorum çünkü tezgâhında börek kalmamasına rağmen akın akın müşteriler gelmeye devam ediyor, kendisi de gelen müşterileri diğer şubeye yönlendirmekle uğraşıyordu.
Gelelim böreğin sırrına…
Levent Bey’e su böreğinin yenilikçilerinden biri diyebiliriz. Daha Adana’da kaşarlı su böreği yokken Levent Bey kafaya koymuş kaşarlı su böreği yapmaya ve uzun uğraşlar sonunda standart kaliteyi yakalamış. Girişimci olduğu kadar bir ar-ge uzmanı edasıyla defalarca denemeleri sonucunda yılmadan bu başarıyı elde etmiş.
Kaşarı, yufkası özel lezzeti eşsiz bu ürünü son haline getirmek için uğraşırken denemelerinde başarısızlığa uğradığında kendisini nasıl motive ettiğini sorduğumda bana tanıdık gelen bir hikâyeden ilham aldığından bahsetti.
 Edison’un ampulü bulma hikayesi..
Çoğunuz biliyordur ama belki aranızda bilmeyenler vardır diye bahsetmek isterim:
Edison 40-50 kişilik ekibiyle herkesin evinde kullanabileceği düşük maliyetli bir elektrikli lamba yapmak için yola koyuldu. Durmandan çalışıyorlardı… Edison o kadar fazla çalışıyordu ki gözleri yanıyor, dayanılmaz sancılar çekiyordu. Ama o bunları kimseye söylemiyor, sadece hatıra defterine yazıyordu.
Peş peşe deneylerin sürdüğü bir gün asistanı “ Artık bu işten vazgeçsek!” deyiverdi.
“Niçin” diye sordu Edison.
“Çünkü, şu ana kadar iki bin deney yaptık ve hepsinde de başarısız olduk!”
“Hayır, başarısız olmadık, yapmamamız gereken iki bin şey öğrendik” diye cevap veren Thomas Edison aslında diyerek başarısız olmakla başarısız deneme yapmak arasındaki ince farka vurgu yapmıştır.
Lezzetten girdik başarı hikayesinden çıktık . J
Haa unutmadan böreğin yanına turşu isteyin mutlaka !!! J
Afiyet olsun!!
Bloguma abone olmayı, yazımı beğenmeyi ve sosyal medya hesaplarınızda paylaşmayı unutmayın J
Levent Börekçilik İnstagram: @leventborekcilik
İnstagram:
@burakisaerdem
Twitter:
@burakisaerdem


5 Ocak 2017 Perşembe

Cappy %100 Şeftali-Elma Meyve Suyu ( Ürün Değerlendirmesi)

Herkese Merhaba,
Ayda bir kere sizler için marketten aldığım bir ürünü gıda mühendisi bakış açısıyla değerlendirmeyi düşünüyorum. Hangi ürünleri incelememi istiyorsanız yorum kısmından da bana geri dönüş yaparak fikir verebilirsiniz.

Ürün değerlendirmesi yaparken; ürünün Dünya’daki ve Türkiye’deki tüketim oranları, sağlık açısından değerlendirilmesi, ürünün içeriği gibi bilgileri sizlerle paylaşmayı hedefliyorum. Ürün hakkındaki duyusal analiz (tat değerlendirmesi) gibi konuları ileride değerlendireceğim özel ürünlerle ilgili yaptığım paylaşımlarda yer vermeyi düşünüyorum.
Meyve suyu konsantresi sektöründe çalıştığım için ilk  ürün değerlendirmemde sizlere Cappy Şeftali-Elma %100 Meyve Suyun bahsedeceğim.

%100 meyve suyu ile nektar arasındaki fark nedir? Hangisi daha sağlıklı? Meyve suları kalitesi düşük iğrenç meyvelerden mi yapılıyor? Şu an bu soruları sorduğunuzu duyar gibiyim. Sakin olun hepsini anlatacağım ama ilk önce sektör verileri hakkında ciddi araştırmaları olan MEYED’e(Meyve Suyu Endüstrisi Derneği) kulak verip sektör hakkında biraz bilgi edinelim.

MEYED 2011 Raporuna göre; Türkiye dünyada kayısı ve vişne üretiminde birinci, nar üretiminde üçüncü, elma ve domates üretiminde dördüncü ve şeftali ile üzüm üretiminde altıncı sırada yer alıyor.
Meyve suyu sanayinde işleme oranlarına baktığımızda elma %46’lık en büyük payla ülkemizin amiral gemisi konumunda. %11 ile ikinci sırayı alan şeftalinin ardından ise %10’luk oranı ve son dönemdeki üretim artışıyla dikkat çeken nar yer alıyor. Bu ürünlerin ardından ise sırasıyla vişne portakal ve kayısı gelmektedir. (Şekil 1)

2010 yılında meyve suyu suyuna işlenen meyve miktar dağılımı (%)

Yazıdan sıkılmadığınızı ve meraklanarak “hadi Burak biraz daha bilgilendir bizi, grafiğe rakama boğ bizi!” dediğinizi varsayarak bilgi vermeye devam ediyorum J
Meye suyu konsantresi çeşit dağılımında ise sıra biraz daha değişiyor.
İlk sıra yine elmanın, listeyi sırasıyla vişne, nar, üzüm ve portakal dolduruyor. (şekil 2)

2010 yılında üretilen meyve suyu konsantrelerinin çeşit dağılımı (%)


Toplamda  16.3 milyon ton meyve üretimi ile dünyada 6. Sırada olan meyve cenneti Türkiye’mizin çarpıcı bir diğer durumu meyve suyu tüketiminin diğer ülkelere kıyasla bir hayli düşük olmasıdır.
Örneğin Almanya’da kişi başına düşen yıllık meyve suyu- nektar  tüketimi 31 litre iken Türkiye’de bu oran 9 litreye düşmektedir.

İlginizi çekeceğine inandığım tabloyu sizlerle paylaşıyorum.
ÜLKELER
KİŞİ BAŞINA DÜŞEN YILLIK MEYVE SUYU- NEKTAR TÜKETİM  MİKTARI
ALMANYA
31 LİTRE
FİNLANDİYA
28 LİTRE
HOLLANDA
28 LİTRE
AVUSTURYA
25 LİTRE
FRANSA
25 LİTRE
TÜRKİYE
9 LİTRE

Gelelim aklınızdaki soru işaretlerine..
Meyve suyu ve benzeri ürünler Türk Gıda Kodeksinde içerdikleri meyve oranına göre 4 ana katagoriye ayrılmıştır. Ayrıca bir konuya da baştan açıklık getirelim: koruyucu katkı maddesi eklenmesine yasal olarak izin verilmiyor, teknoloji gereğince de buna ihtiyaç duyulmuyor. Katkı maddesi yönünden kaygılarınız varsa rahat olun ve lıkır lıkır içiniz efendim J
Yukarıda bahsettiğim 4 ana katagoriyi ise yazıdan sıkılanlar olacağını düşündüğüm için hemen tablo haline getirip altta paylaşıyorum J

ÜRÜN ÇEŞİDİNİN ADI
İÇERDİĞİ MEYVE SUYU ORANI (%)
MEYVE SUYU
%100
MEYVE NEKTARI
%25-99
MEYVELİ İÇECEK
%0-9
TOZ İÇECEK
%0

İçerdiği meyve oranını öğrenmek istiyorsanız ambalaja göz gezdirmeniz yeterli olacaktır.
Ben sizlere bu dört kategoriden %100 meyve suyu olan Cappy % Şeftali-Elma Meyve Suyu’ndan bahsedeceğim.
Şeftali hepimizin bildiği gibi oldukça lifli bir yapıya sahiptir. Bu nedenle tek başına %100 olarak meyve suyu olarak üretilmesi mümkün değildir. Şeftali ve benzeri ürünler genelde elma, üzüm gibi ürünlerle karıştırılarak piyasaya %100 olarak sunulmaktadır.













Şimdi gelin Cappy Elma, Şeftali Suyu’nun içindekiler kısmını birlikte inceleyelim:

%100(elma,şeftali), su(genelde kondens suyu olur), asitlik düzenleyici ( sitrik asit) , aroma vericiler.
Meyve suyu yapımında kullanılan su:
Konsantre teknolojini kabaca anlatmak gerekirse; sizden düdüklü tencereyi düşünmenizi isteyeceğim. Basınç farkı oluşturularak kaynama sıcaklığı düşürülür ve su ortamdan düşük sıcaklıklarda (80-55) uzaklaştırılır. Meyve suyu konsantre olurken, ortamdan uzaklaştırılan buhar, vakumla ve soğutucu kanallarla su haline dönüştürülür. Bu suya kondens suyu denir. Yani aslında kullanılan su da genelde meyvenin kendi suyudur.
Asitlik düzenleyici (sitrik asit):
Sitrik asit, mutfakta kullandığınız ve limon tuzu diye adlandırdığımız organik bir bileşiktir. Yani korkmanızı gerektiren bir durum söz konusu değil. Neredeyse tüm bitkilerde ve birçok hayvanın vücut sıvısında bulunan bir bileşikten bahsediyorum J Panik yok.
Aroma vericiler:
Aroma vericiler ise yine meyveyi konsantre haline getirdiğimiz evaporatör (fabrikanın düdüklü tenceresi : )) ünitesinden meyve konsantre olurken aroma tutucu makineler vasıtasıyla aroma elde edilir. Yanı bu konuda da endişe etmenizi gerektirecek herhangi bir durum yok.
Gelelim sağlık boyutuna, rafta gördüğünüz ürünler kesinlikle mikrobiyal ekimleri yapılmış yani mikrop barındırmadığı önceden tespit edilmiş meyve suları bu konuda müsterih olun efendim.  Günlük tüketim miktarı ne olmalıdır? Çocuklar günlük ne kadar tüketmelidir bu konuda henüz araştırma yapmadım. Eğer isterseniz bu konuda da araştırma yapıp yazı hakine dönüştürebilirim. Lütfen istediğiniz konuları benimle paylaşın ve sizlere daha yararlı konularda yardımcı olayım.
Toparlayacak olursak Türkiye yılda kişi başına 9 litre meyve suyu ve benzeri ürün tüketiyor. Bunun 8 litresi nektar 1 litresi %100 meyve suyu.  Nektarın içinde şeker şurubu bulunmaktadır. Şeker şurubunun zararlarını da anlatmama gerek yok hepiniz biliyorsunuz. J O yüzden %100 meyve suyu tüketin efendim.
Afiyet olsun :)


















Kaynaklar:
http://www.dunya.com/ekonomi/avrupa-meyve-suyunu-turkiye-nektari-tercih-ediyor-haberi-302025
https://www.meyed.org.tr/files/bilgi_merkezi/sektorel_veriler/meyve_suyu_sektoru_raporu_2011.pdf